galdır gaşak — yıpranmış … Beypazari ağzindan sözcükler
oprak — yıpranmış, yıpramış, eskimiş I, 118; III, 16, 38bkz: obrak … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
AKMÎ — Yıpranmış, eskimiş. * Anlaşılmaz … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
cındır — sif. Tamam köhnəlib yaramaz hala gəlmiş, cırıq cırıq olmuş, geyilməsi qalmayan, yıpranmış. Dilənçi, qoltuğundakı köhnə paltarı ki, ona Allah payı vermişdilər, Nurəddinə geyindirdi və bir cındır yaylıqla başını örtdü. S. S. A.. <Toxucuların> … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
dalak — is., ğı, anat. 1) Midenin arkasında, diyaframın altında, sol böbreğin üstünde, yassı, uzunca, akyuvar üreten ve yıpranmış alyuvarları toplayan, damarlı, gevşek bir dokudan oluşmuş organ 2) hay. b. Omurgalı hayvanlarda lenf bezine benzeyen ve kan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dingildek — sf., ği 1) Tabanı üzerinde hareketsiz duramayıp sallanan, oynak, dengesi bozuk 2) mec. Yıpranmış Sinir sistemleri dingildek olan bu titiz adamları domestik uğraşılar büsbütün hırçın yapar. H. Taner 3) mec. Sözüne güvenilmez, kaypak Baştan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
eski — sf. 1) Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan, yeni karşıtı Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim. Neden böyle uzaksınız benden? N. Ataç 2) Önceki, sabık Anlatışına bakılırsa eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
evsel atık — is., ğı Evde kullanımdan düşmüş, eskimiş, yıpranmış veya çöp durumuna gelmiş maddeler … Çağatay Osmanlı Sözlük
fersude — sf., esk., Far. fersūde Eskimiş, yıpranmış, aşınmış … Çağatay Osmanlı Sözlük
gaile — is., esk., Ar. ġāˀile 1) Sıkıntı, dert, keder, üzüntü Küçücük yaşta büyüklüğün olanca gaileleri kendi üzerlerine yığılmış kimseler görülür. A. Mithat 2) Uğraştırıcı, pürüzlü iş, yük Otuz iki senelik bir saltanatın binbir gailesi ve bu en son… … Çağatay Osmanlı Sözlük